Yapma Kardeşim
Bilen bilir. Amacı devlet işlerini düzenleyip toplumun refah seviyesini arttırmak olan “siyaset”le ilgili kendi kişisel sosyal medya hesabımdan kişisel bir fikir paylaştığımda dahi “sen işine bak” tarzında tepkiler almışımdır. Şifresini kendim belirlediğim ve kullanım hakkı tümüyle bana ait olan, kimseyi aşağılamadan hor görmeden, özgürce düşüncelerimi paylaşmak için giriş yaptığım, içinde her türden görüşü barındırması gayet normal olan bu sosyal mecrada ne zaman şahsi düşüncemi ifade eden bir cümle kurduysam sonrasında bu düşünceyi saçma bulan birileri tarafından yazdığıma pişman edilmişimdir. Benim ciddi bir şey düşünüyor olmamı sürekli yadırgayan ve yahu keşke bu konuya hiç girmeseydin dediğini şimdiden hissettiğim tüm dostlarımın da affına sığınarak içimi dökeyim istedim.
Bu hafta size futboldan bahsedemezdim, bir Trabzonsporlu hikâyesi yazamazdım ya da ne bileyim bir maç anısı anlatamazdım. İçimden hiç gelmedi. Çünkü çok iyi biliyoruz ki bu ülkede futboldan önce konuşmamız gereken şey, her gün kahvehanede, camide, okulda, hastanede, işyerinde, otobüste, dolmuşta, stadyumda, sinemada, asansörde yüz yüze geldiğimiz, bize göre “diğer” olan vatandaşı kendi görüşümüzden değil diye bu kadar çabuk ötekileştirip aşağılayıp harcıyor olmamız. Hiç bir politik sohbette aşağılandığınızı hissedip öteki durumuna düşmediyseniz dahi şayet bir Trabzonsporluysanız zaten bu duygunun nasıl bir şey olduğunu size tasvir etmeme gerek yoktur, çünkü Trabzonsporluluğun diğer tanımı da futbolun ötekisi olmaktır işte. Mesela yine futbolla ilgili örneklendirecek olursak; bir futbol kulübünü şike yaptığı için CAS’a şikayet ederseniz ve CAS bu şikayeti reddederse bu haber diğer futbol kulübüne “Müjde” manşetiyle verilir. Çok değil aradan üç hafta geçer, şike yapan o kulüp yüzü kızarmadan sizi CAS’a şikayet eder ve şikayeti reddedilirse aynı gazetenin manşeti bu sefer “Kötü Haber” olur. Umuyorum birileri tarafından sürekli öteki olmayı dilim döndüğünce anlatabilmişimdir. Yazının bu kısmına kadar kırmadan dökmeden ve kimsenin kalbini kırmadan gelebildiysem ne mutlu bana.
Tarih 16 Nisan 2017. Devlet vatandaşın önüne bir sandık koydu ve bir soru sordu. Sevgili vatandaşım! Böyle bir sistem ister misin istemez misin? Bu soruya vereceğimiz cevaba göre aylar öncesinden sınıflandırıldık. İsteyen istemeyeni vatan hainliğiyle suçluyor, istemeyen isteyeni denize dökmekle tehdit ediyordu. Açıklanan resmi sonuçlara göre her iki kişiden birinin evet diğerinin hayır dediği referandum sonucuna göre yarısı vatan haini yarısı irticacı olan bir ülkeye uyandık. Ne kazandık? Ne kaybettik?
Benim güzel kardeşim. Denizin ortasında giden bir geminin hızının ya da rotasının değişmesi senin ve benim içinde bulunduğumuz gemide sana beni hain ya da çomar ilan ettirecek ne gibi bir coşku uyandırabilir ki? Kazandıysak beraber kazanmadık mı ya da kaybettiysek beraber kaybetmedik mi? Bu ülke benim olduğu kadar senin, senin olduğu kadar da benim değil mi? Yıldan yıla değişen ve yeri geldiğinde cephesini dahi değişebilen gelip geçici siyasi karakterlerin ardına sığınıp diğer yarını aşağılayıp durmaktan sıkılmadın mı? Benim güzel kardeşim ne kaybettiğin ya da ne kazandığın konusunda sana anlatıldığı kadarını bildiğin, neyi kazanıp neyi kaybettiğimizi bize zamanın göstereceği bu hayati konu için kardeşini hor gördüğün yetmedi mi? Sarıl kardeşim. Yarın bir gün o çoğunluğu sağlayabilmek için oyuna ihtiyaç duyup koluna gireceğin o kardeşine hakaret edip durma, sarıl artık. Seni diğer yarından ayrıştırmaya çalışanlara inat sarıl kardeşim. Kazandıysan kazandık, kaybettiysek kaybettik. Bu devlet sensin ve benim. Unutma, dört bir yanı düşmanla çevrili şu coğrafyada sen bana muhtaçsın ben de sana. Yapma kardeşim. Aşağılama. Ayrışma!
Devletime milletime hayırlı uğurlu olsun.
Saygılar…