Bordo Mavi En Büyük Mardin
Ahlar vahlar içinde geçen bir maç daha... Teknik, taktik ya da istatistik konuşacak donanımlara sahip biri değilim, hiç yazmadım, bilmediğim konulara yine girmeyeceğim.
Gençlerbirliği maçı sonrası o moral bozukluğuyla yanından geçtiğim insanların ağzından dökülen cümleler hatırladığım kadarıyla şöyleydi ya da şuna benzer şeylerdi. “Takımda da taraftarda da biraz tutukluk vardı”.” Sekiz net gol pozisyonundan faydalanamadık”.”Mükemmel bir hava yakalamışken kendi sahamızda altın değerinde iki puan kaybettik”. “Yenseydik dördüncüydük”. “Üçüncülük hatta ikincilik şansımız vardı yazık oldu” falan filan.
Buna benzer söylenmeler eşliğinde, arkamdan gelen korna sesini duyana kadar kalabalıkla birlikte yürüdüm. Bu kornalar, bu konvoy, bu kortej de neyin nesiydi! Önce takım otobüsü sandım fakat bu kadar çabuk çıkmış olamazlardı. Tabi ya! Bu konvoy onlardı, Mardin’den gelen çocuklardı. Ben olayı çözene kadar ilk otobüs yanımda bitivermişti zaten. Kafamı kaldırıp korna çalan otobüsün içinde bana coşkuyla el sallayan çocuklara baktım. Ben şimdi neden üzgünüm ki? Ben üzgünsem bu çocuklar neden bu kadar mutlu ki? Bir yandan kendilerini hiç tanımadığım ve belki de bir daha hiç görmeyeceğim çocuklara el sallıyordum, bir yandan diğer elimle gözlerimi siliyordum. Onlar hayallerine kavuşmanın mutluluğunu yaşıyorlardı, ben kaybettiğimiz iki puanın üzüntüsünü yaşıyordum. Yutkundum, toparlandım.
Üç puan mı yoksa üç otobüs dolusu taraftar mı kazanmak isterdin diye sorsalar ben sanırım otobüsleri seçerdim be. Anlık refleks deyin ya da o an bir şey yapabilme arzusu deyin bilmiyorum, elimi boynuma attım, boynumdaki atkıyı çıkardım, otobüslerden birine uzatayım da bir çocuğu sevindireyim, en azından bir tanesinde bana ait bir şey olsun dedim fakat hepsinin formalı ve atkılı olduğunu fark ettim. Mükemmel bir görüntü, mükemmel bir olay. Sırayla yanımdan geçip gittiler ve ben ne ileri ne de geri tek bir adım dahi atmadan, resmi geçit töreninde önünden geçen komutana selam duran asker gibi kıpırdamadan hepsini tek tek selamladım.
Diyemedim ki, aramıza hoş geldin çocuk. Hayalini, sevincini, coşkusunu sevdiğim. On saatlik uzaklıktan gelip hayallerine sarılan, avuçlarımda olan şeyin kıymetini bana hatırlatan, dava arkadaşım, yoldaşım, öz kardeşim. Sen ki sana süslü püslü gösterilen o oyuncakların peşinden gitmeyip benimle aynı hayali kurmayı seçtin, sen ki kolaycılığa kaçmayıp benimle birlikte mücadele etmeyi seçtin, sen destansı tarihimin mirası, sen şehidimin son vasiyeti, hayallerine hoş geldin kardeşim. Bir gün bir yerlerde, yine aynı forma ve atkıyla görüşmek üzere.
Hani derler ya, işte büyüklük budur diye. Hani derler ya, sen mükemmel bir detaysın diye. Bizi büyük takım yapan şeyin şampiyonluk sayımız olmadığını bana hatırlatan, Şehit kaymakamımızın vasiyeti olan bu projeyi hayata geçiren, bu güzel anı bize ve o çocuklara yaşatan yönetim kurulumuza ve emeği geçen herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Saygılar…