Dik Oyna

Horonun en önemli kuralıdır; Dik duracaksın. Yüzün tam karşıya bakacak. Başını yere eğmeyeceksin. Yeri gelecek, düşmanını seçebilmek için dizini yere koyacaksın, düştün sanacaklar ama asla düşmeyeceksin. Kalkıp ayağını yere sertçe vuracaksın. Hakkını vererek oynayacaksın, dosta güven düşmana korku salacaksın. Eylemi tepmek sanarlar ki değildir, durulur, vurulur, kurulur, oynanır, yaşanır. Dik duracaksın, dik oynayacaksın, dik yaşayacaksın.

    Futbolun en önemli kuralıdır; Hak etmediği şekilde yedi kişi kalmış rakibinle dalga geçmeyeceksin. Gözlerinin önünde doğranan rakibini sana şov yapmak için sahaya çıkmış matadora oley tezahüratıyla kurban etmeyeceksin. Dik duracaksın, gaza gelmeyeceksin, geldiğin yeri unutmayacaksın. Ağzından hiç düşürmediğin dostluğu menfaatlerin karşılığında hoyratça harcamayacaksın. Hakemin sana hediye ettiği penaltıyla baharın gelmeyeceğini bileceksin. Bir gol sevinci ve üç puan için dost dediğini harcamayacaksın ki gerçek niyetin belli olmasın.  Dik duracaksın.  

   Kötü başlayan bir sezonun fırtınayla devam eden ikinci yarısının ilk önemli sınavında koreografimizdi DİK OYNA. Maçın başındaki o mükemmel görsel şov maç sonunda takım halinde oynanan horonla tamamlandı. Ülkemin dört bir yanından akın akın gelen taraftarlarımızla omuz omuza verip hiç iddiamızın olmadığı bir sezonu adeta Trabzon inadıyla amacımızın olduğu bir pozisyona getirdik. Başından sonuna kadar karnaval havasında geçen bir maç, taraftarı mest eden futbolcular, daha önceden kendisiyle dalga geçilmiş olmasını asla unutamamış taraftara rakibe eşit şartlarda hem de maçın bitmesine yarım saat daha varken oley çektirecek güveni veren mükemmel bir futbol, sürekli maçın içinde olan ve maçın kazanılmasında büyük emeği olan mükemmel taraftar... Bu gururu bize yaşatan herkese tüm Trabzonspor taraftarı adına şahsen teşekkür ederim. Bu camianın şampiyonluğun şifresini çözdüğüne eminim. Geçen hafta da yazmış olduğum gibi şifre 41bin461.

   Gelelim dün ikincisi düzenlenen Futbol Zirvesi’ne. Beş bin lira maaşla fırtına estiren ama milli takım teknik direktörünün dikkatini henüz celb etmeyen Yusuf Yazıcı’nın futbol oynadığı ülkede büyük dertmiş gibi yabancı futbolcu sayısının tartışıldığı ve yetkililerin futbolla alakasız siyasi mesajlar verip yeterince fotoğraf çekildikten sonra salonu terk ettiği Futbol Zirvesi’ne. Neymiş? Zarar ediyormuş kulüpleri. Arama motoruna Robben ve Suarez yazınca takımlarında Robben ve Suarez’i göreceğine inananlar şimdi Finansal Fairplay’den ağlıyorlar. Kendi keyiflerine göre aldırmış oldukları kararı yine kendi kafalarına göre değiştirmeye kalkıyorlar. Biri de demiyor ki biz bu futbol sistemini her yıl senin transfer beceriksizliğine göre mi dizayn edeceğiz. Yine kimse demiyor ki bu bir zorunluluk değil istersen sahaya on bir Türk futbolcuyla çık.

    Hadi itiraf edin yahu. Sizin derdiniz Türk futbolu falan değil. Zira derdiniz bu olsaydı yabancı futbolcu sayısından önce çözmeniz gereken en önemli sorunu, telefonun her sabah çalan alarmını erteler gibi sürekli ileriye ertelemezdiniz. Gelin taraftara yaptığınız şovdan vazgeçin, iki yerli futbolcuya kırk milyon lira verenlere cüzi miktarlara iyi yabancı futbolcu transfer edebilmeyi öğretelim siz de şu beceriksizliğinize sürekli kılıf aramaktan vazgeçin. Yirmi maçta sadece üç asisti bulunan Volkan Şen’in davet edildiği milli takıma yirmi beş maçta on iki gol atıp yedi tane de gol pası veren Yusuf Yazıcı’yı yabancı sınırlamasından dolayı mı davet etmediniz yani? Hadi oradan.



 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol